19 Ekim 2017 Perşembe

Pastacı

Gece yarısı facebook taraması sırasında arkadaşım bile olmayan birinin sayfasında bir pastacı reklamı görmemle, gördüğüm pastalara aşermem bir oldu. Sabah çocukları giydirirken bile aklımda o pastalar vardı; mutlaka yenilesi şeyler, hem de bugün.. 'Okuldan sonra gidelim mutlaka!' dediğimde Can'a, onların 'Gizli Ajanlar Klübü'nden biri gibi hissettim; sandığım kadar yaşlı ve sıkıcı biri değildim henüz..

Okuldan çocukları aldığımda ikinci soru 'Pastacıya gidiyor muyuz?', birinci soru 'Sucuklu tost alabilir miyim?' in ardınan teselli ikramiyesi beklentisiyle geldi; sucuklu tost pastadan daha zararlı bir şey, güya, öyle olduğuna inandırdım; aşeren her kadın yalana dolanabilir. Eve kadar yürüdük, pastayı konuşarak, onu mu yesek bunu mu diye sırt çantalarının ağırlığını bile unutarak.. Arabayı aldık, gps'i kurduk, 18 dakika yolumuz olduğunu gizli ajan Can beyan etti; yolculuk başladı.
Pastacının önünde yer olmadığından epey alakasız bir sokağa parkedip yürüdük, ve sonunda heyecanla kapısından içeri daldık. Can önüne ilk çıkan önlüklü bayana 'Annem sizin pastanızı gece rüyasında gördü!' diye bağırdı. Ben de gülerek bu intro'yu biraz allaya pullaya açtım.. Ama ne görelim.. Pastacının suratında ne bir gülücük ne espri anlayışına dair bir altyazı.. Gayet vergi dairesinde mesai bitimine geri sayan memur stayla: 'Biz atölyeyiz, siparişle çalışıyoruz' .Hmm.. Adile Naşit olacaktı şimdi böyle o önlük içinde, kuzu gibi bi kahkaha patlatacaktı.. Can'ın başını saçını karıştırıp yanağını mıncırarak ona bir kurabiye ikram edecekti.. Bırak kurabiyeyi anacım, bu aşçı bayan bizi eli boş gönderdiği gibi, siparişin en erken 3 günde yapıldığını, pastayı eve gönderemiyeceklerini, pazar ve pazartesileri çalışmadıklarını, elinde broşür-örnek olmadığını, istiyorsam kendim araştırıp istediğim modeli bimnemkim hanıma email atmam gerektiğini söyledi.. Bi kamera olsa da bizim yüzümüzün sıcakta uzayan jelibonlar gibi nasıl düştüğünü çekiverseydi.

Hayatın sıradan heyecan-hüsran parkurlarından birini geçtik. Pasta aşerme hallerini bitişikteki mantıcıdan aldığımız bezelerle hallettik, eve döndük. Yazının sonu ancak benim kuzulara bir temennim ile anlam bulur, başka bir yere gitmez; Tutkunu, heyecanını, çocukluğunu kaybetme bu hayatta be Ayşe'm, Can'ım... Büyükler bazen, çoğu zaman, fena sıkıcılar..

7 Ağustos 2017 Pazartesi

Kafa Samanyolu


Kafa Samanyolu. Içindeyken her şey kocaman ve çok mühim; dışındayken, çer çöp, toz, tütün...  Gönül kafesi derin nefes alınca genleşmiyor be abisi. Ayrıca domatesler ve mısırlar perişan, öldürdüğüm çekirgenin acısı var sanki fesleğende de, yiyemiyorum. Kilo verdim o yüzden-ah buna sevinsem alınır mısın--

Bıraksan yazarlığa geri dönerim temelli; butün gün samanyolunda uçar dururum çer çöp toz tütün misali..Zaten müzikten de bi cacık olmaz, bahçıvanlığım da anca üç tık alır, gökten düşen elmanın üçüncüsü bile ısırılmış çıkar şansıma. -ben de ordan oraya hopluyorum bak- beraber hoplayalim mı seninle- Ama bırakmazlar, sahibim var; çocuklarım..

Ne diyecektim bilmiyorum. Iki ciğerimden biri katran kara, seni kararttığım için; öbür kelebek pırpırlısını sana vermek istiyorum. Lütfen al; bende kalan neşeli, çapraşık yanın da bende kalsın; böylece Ölüm gibi bişey olsun,  ama ama ama, kimse ölmesin.

Dolunağla

"Muhteşem bir dolunay var... Gümüşlük altın gibi parlıyor.. Cırcır böceklerini, araya şehrin uğultusu karışmadan dinlediğim son gece..'Dönüşümüz muhteşem olacak' diye bir his var içimde; ve ona tutunduğum içindir ki ağlamaklı değilim." 2013

Muhteşemi bırak, dönme ihtimali bile kalmadı. Içindeki hislere söyle, içinde kalsın çok bilmişler; ve doya doya ağla ayrılıklarda. Sonra da herkesin baka baka cekirdek citlattigi o beyaz yuvarlak exit'ten fırla çık.. çıkabilirsen kerevetine