Bir palyaçoyu seyrettim. Düşünce derinlerine dalmama fırsat verecek kadar sıkıcıydı. Derinlerde kendime diyordum ki, bu işin bir diploması olmalı, ya da bir üstadı, öğreten- beyaz kuşakla başlatan, sarı yapan, sonra turuncuyu veren. Herkes giymemeli o renkli kostümü, her burun takmamalı o kırmızı topu; çünki 'her işin bir aslı vardır', en azından vardı eskiden.
Palyaço zeki olmalı, yaratıcı olmalı; gözü keskin, anteni açık, kararı kıvrak, hareketleri zarif ve kendine has, mimikleri çeşit çeşit olmalı. Seyircisini (çocuğu) iyi tanımalı, ne istediğini, neye güldüğünü, ne zaman sıkıldığını bilmeli. Sahneyi verimli kullanmalı, her yeri görmeli, ilgiyi tazeleyebilmeli. Gerçek hayatta da nüktedan olmalı, sahnede konuşsa da konuşmasa da bu nükte onun her halinden dalga dalga taşmalı. Yalnız tiyatrocu değil, sanatçı da olmalı; kalemi, kulağı, ritmi kuvvetli olmalı ki güzel yüz boyayabilsin, dans edip dans ettirebilsin.
Tüm bu gönlü

mden kopan özelliklere sahip biri olsaydı Türkiye'de palyaçoluk mu yapmak isterdi acep. Hayal balonumun içine Robin Williams girdi palyaço kılığında, ben de küçülüp kendi cebimden çıktım, onun boynuna atladım, yanaklarından öptüm öptüm, elinden tutup zıp zıp dans ettim, öyle mutlu geçti ki 23 Nisan'ım... Yuvamdaki şenlikten evime dönerken ve gece yorganımın içine girerken hep onun tatlı yüzünü gördüm, içime birsürü baloncuk birsürü çiçek sığmıştı sanki, öylesine sevgi dolmuş ve taşmıştım...
Robin Williams ile hayal balonum içinde aşk yaşarken, bizim palyaço da Sünger Bob maketinin suratına sopayla vurmalarını söylüyordu çocuklara... Öyle hızlı vurmalıydılar ki Sünger Bob patlamalı ve içindeki şekerler dökülmeliydi... Yanımdaki sınıf öğretmeni arkadaşımla göz göze geldik ve kalp kalbe burulduk... Bu palyaço kılıklı oğlan, içinden süpriz dökülecek olan başka bir maket düşünememiş miydi? Koca bir ceviz filan olamaz mıydı mesela? Sünger Bob gibi tatlı bir karakterin yüzüne sopa sallamak onu hiç rahatsız etmiyor muydu? Sağduyusu olmalı palyaçonun, evet, belki mizahtan da önemli.
Palyaço, ince uzun balonları şişirip çocuklara kılıç yapacağını söylediğinde ise, öğretmen arkadaşım dayanamadı ve 'pardon kılıç değil de başka birşey olmaz mı ismi onun, sosis vs?' dedi. Ben artık kameramı kapadım, çantamı toparladım, eve dönüş moduna ve balonuna bindim.
Yurtdışında hiç palyaço seyretmedim, bilgim ve görgüm sırf film kadrajlarından, ama işin özünü kapmış ülkelerde çocuklara çocuk gibi davranılmadığına, çocukla ilgili her meselenin ciddiye alındığına şüphe yok. Çocuklarına dünyada eşi olmayan bir bayram hediye edilmiş ve her fırsatta onların ne kadar önemli oldukları büyük Atatürk'ü tarafından söylenmiş bir ülkenin ise, çocuk edebiyatı bile edebiyatın bir kolu olarak görülmüyor neredeyse... Çocukları aptal yerine koyan bir yaklaşım palyaçoluktan, çocuk edebiyatından başlayıp içinde çocuk olan her mecrada zevzekçe sırıtıyor.
Dağınık lafın kısası, palyaçoluktan para kazanmak isteyen arkadaşlara, naylon bonus saçlar ve sentetik kumaşlar içinde fenalık geçirmeyecekleri başka işler bulabileceklerini hatırlatıyorum. İlla bu işi yapacaklarsa da biraz daha merakla ve gönülden yaklaşarak konu üstüne kafa patlatmalarını, okumalarını, seyretmelerini, iyi hazırlanmalarını diliyorum. Yaparken eğlenmediği şeylerin izlerken eğlenceli olmayacağını da en basit baş parmak kuralı olarak parantezlemek istiyorum.