16 Nisan 2010 Cuma

İster huzurlu, ister huzursuz

Mevsimler değişmiyor, geçiyor. İşten eve, evden işe yürüdüğün sokakta aynı ruhsuzluğun güya çaktırmayan yakın takibi... Sokak başındaki enginarcı minare istikametinde kabuk soyuyor hababam. Çocukların neşesi yapışsa da üste başa pamuk şeker gibi, yıkanınca çıkıyor. Yalnızlığın süper besili bir köstebek gibi sürekli derine inmesi-sığınak için bulunmaz nimet olsa da- sabah ezanında uyandırıyor, sabit.

Kulağın biri kapıda; inceden bir ayak sesi geliyor- hayal heralde . Ama şarkısı var; gözyaşları gerçek.

'Çal, çalsana kapımı,
İster huzurlu, ister huzursuz...'

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder