Yirmi
dakikalık bir yürüyüşten sonra çalıştığı şirketin bulunduğu sokağa varmış,
köşeyi dönüyordu. Dev bir fıstık çamının
himayesi altındaki bu köşeden kaç sonbahar sabahı dönmüş olduğunu düşünüp melankoliye
dalmak üzereydi ki, bir kadın, ve yanaklarını avuçları içine almış ona bir
şeyler fısıldayan bir adamın aşk kokulu kadrajı içinde buldu kendini. Havadaki
büyüyü bozmadan kadrajdan çıkmak için hemen başını eğdi ve yanlarından uzaklaştı.
Ne var ki kulakları istemeden adamın söylediği bir cümleyi kapıvermişti: ‘Sen küçücük ama muhteşem bir kadınsın!’.
İşine
varmasına birkaç apartman kalmıştı. Hafif gülümsedi; yüz hatları yumuşacık oluverdi.
Adamın ses tonu ve cümleyi tonlayışı çok hoşuna gitmişti; öyle ki sadece
dağınık topuzunu ayrımsadığı kadına dönüp bir daha bakma isteği duydu. Usta bir
dedektif hamlesiyle başını çevirip süzdü onu. Hiç de muhteşem görünmüyordu. Bir
vücut mu bekliyordu deniz kızı gibi; ya da bir eda, bir bakış, bir gülüş ki o
muhteşemliği tescillesin... Eskimiş bol bir kot ve uzun örgü hırka içinde,
öylesine bir kadın değildi görmek istediği; o kesin.
Binanın
giriş merdivenlerini çıkıp şirketin ziline bastı. ‘Küçücük ve muhteşem kadın’ ne
yapıyordu acaba? Onun gibi haftanın 6, bazen de 7 günü mesai saatleri yetmediği
için eve iş getiriyor, gecenin limitlerine kadar laptop’un ekranına gözlerini
kurban ediyor muydu? Basit bir fikrin kreatif ekibe sunumu için bile aşırı özen
gösterip kendine ait vakitleri çalıyor muydu? Daracık zamanlara inanılmaz
projeler sığdırıyor muydu? Joker gibi herkesin her eksiğini tamamlıyor,
tıkanmış hayal güçlerini sihirli dokunuşlarla açıyor muydu? Kendini aptal gibi
hissettiren bir bulut çöreklendi kafasının üstüne. İşini çok sevmesine rağmen, işi
onu sevmiyordu sanki; beşik kertmesiyle bağlanmışlar gibi yıllarca başka bir tarafa da bakmamıştı. Canı iyice sıkıldı, yüzü düştü. Kalabalık bir
şirketin orta yerinde, birilerine bir şey ifade ettiğini, değerli ve vazgeçilmez
olduğunu hissetmeye ihtiyacı olan kırgın bir ruhtu. Kazandığı parayla ayın
ucuna zor varıyordu ama sorun bu değildi. ‘Küçücük
ama muhteşem bir kadınsın!’ diye bir şey duymak için maaş bile almadan
çalışabilirdi.
Zile bir
daha basmadı. Giriş merdivenlerini inerek geldiği sokağa geri döndü ve evine
doğru yürümeye başladı. 'Küçücük ama
muhteşem kadın'ın nasıl biri olduğunu merak ediyor, adımları büyüyordu. Ne
güzel tutmuştu adam onun yüzünü iki eliyle, bir sanat eserini tutar gibi.
Sevgisinin şiddeti tutuşunun nazikliğinden belli oluyordu. Çam ağacının
himayesinden çıkarken onları tekrar orada bulmayı ve bu anı yeniden izlemeyi istiyordu. Ama çamın ilk katında bir kozalağı
didikleyen çatal sesli kargadan başka bir şey yoktu sahnede.
Evine girdi,
çantasını yere bıraktı. Derisi gibi sıyrılıp koridora yığılan ceketini
asmayı bile istemeyecek kadar meşguldü zihni. Neden Efe’nin bütün o anlaşılmaz,
mesafeli, ruh anarşisti hallerine katlanıyordu ki? Efe’ye aşık mıydı gerçekten?
Sohbetlerin, beraber geçen saatlerin, hatta sevişmelerin bile kimyası Efe’nin moduna
göre değişkendi. O, bazen vücudundaki bir hücre kadar kendine yakın, bazen de
kendi hücresinde yaşayan bir mahkum kadar uzak hissettirirdi kendini Elif’e. Onun
binbir kaygı, ego, ve prensipten ötürü asla telaffuz edemeyeceği ‘Muhteşem kadın’ı olmak, ancak duşta yarattığı
kurgularda mümkündü. Koridorun sonuna kadar kıyafetlerini söktü aldı, duşa
girdi.
Su ılık ılık
aktı, sardı, sevdi bedenini; yüzünü öptü, saçlarını okşadı. ‘Küçücük
ve muhteşem bir kadın’ gibi davrandı ona. Kalbinin her boşluğunu doldurdu,
zihninin her lafını kesti. Psikoloğundan daha iyi geldi
düğümlerine. Çözüldükçe ağladı, ağladıkça çözüldü. Darmadağın bir ailenin tek kızı olarak nasıl hayatta
kaldığını, dolap kapağına çizdiği yıldızları düşündü. Yalnız doğmuştu,
rehbersiz büyümüştü, ama haritasındaki pek çok yıldıza ulaşma gücünü kendinde
bulmuştu. ‘Muhteşem kadın’ın ta kendisi olduğu hissine kapıldı birden. Suyu
kapadı. Bu hisse sıcak bir havlu gibi sarıldı ve öylece kaldı birkaç dakika.
Banyodan çıkıp odasına doğru giderken, yüzündeki pırıltıyla muhteşem gözüküyor
ve öyle hissediyordu.
Bornozunu çıkarmadan yatağının içine girip sırtını başucuna dayadı. Odanın içinde, mor tafta
perdelerin eseri huzurlu bir loşluk vardı. Sabah yatağında bıraktığı defterini
kucağına çekti, kalemin durduğu sayfayı açıp kafasından geçen sözcükleri
anlamlı ve nazik bir sıraya koymaya çalıştı. Fikirler, figürler, desenler,
mısralarla dolu sayfaların sonunda ‘İstifa Dilekçesi’ farklı bir titreşimde
durdu. Küçücük ve muhteşem bir titreşimdi bu. Küçük elinin içindeki kalem
yıllardır hissetmediği bir özgüvenle kağıt üstünde dans ediyordu. Küçük ama
emin adımlarla, kimseden onay ya da alkış beklemeden, kendi için ve keyifle
dans ediyordu.
Kalemin
dansı bitince defteri kapadı. Sigaranın birini söndürüp birini yakan tiryakiler
gibi, telefona uzandı hemen. Numarayı çevirdi. ‘Konuşmamız lazım’ diyen
heyecansız ve tereddütsüz ses kendine aitti; duymak hoşuna gitti. Bornozunun
yumuşak kuşağıyla bir kedinin kuyruğu gibi oynadı bir kaç dakika; sonra gözü
sabah işe giderken giymekten vazgeçip ters yüz ettiği elbisesine takıldı. Vücut
hatlarına aksan verdiği için bir türlü giyemediği, ama gardrobunda durmasından
haz duyduğu elbiseyi eline aldı. Bu arada Efe’nin soruları, kesik kesik
cümleleri kulağına ulaşmaya çalışıyor ama bir anlam kazanamadan geri düşüyordu.
Elif birkaç dakika daha buna müsade etti, sonra vakti gelince yere düşen sarı
bir yaprak gibi konuşmayı bitirdi.
Elbiseyi giydi.
Saçlarını farklı tarafa toplayıp teninin en sevdiği kokuyu sıktı. Defterini
açıp, unutmaktan korkar gibi hızlıca ‘Küçücük ama Muhteşem bir Kadın’ yazdı. Yerden ceketini kaldırıp üstüne geçirdi; sanki deri değiştirmişti, sanki
yeni bir hayatla buluşmaya çıkıyordu; heyecanı acelesine karıştı, kalbinin
basları coştu. Çocukluğundan beri yazmak istediği romana başlamıştı. Sokağının
başında yeni açılan Cafe’ye yürürken, en sevdiği mor köşesinde kimse olmadığını
ümid etti.
Resimler: Klimt, Özlem Ölçer
Kısa bir deneme olmadığını ümit ettiğim yazınızın devamı var mı diye soramadan edemeyeceğim.Serhan Özgen
YanıtlaSilIkiz'li hayatimda yazilarimin devamini ancak kafamin icinde getirebiliyorum! okudugunuz icin tesekkurler; begenmenize aevindim. Sevgiler,Ebru
YanıtlaSilIkiz'li hayatimda yazilarimin devamini ancak kafamin icinde getirebiliyorum! okudugunuz icin tesekkurler; begenmenize aevindim. Sevgiler,Ebru
YanıtlaSil