10 Kasım 2012 Cumartesi

Küçücük Ama Muhteşem Bir Kadın


Yirmi dakikalık bir yürüyüşten sonra çalıştığı şirketin bulunduğu sokağa varmış, köşeyi dönüyordu.  Dev bir fıstık çamının himayesi altındaki bu köşeden kaç sonbahar sabahı dönmüş olduğunu düşünüp melankoliye dalmak üzereydi ki, bir kadın, ve yanaklarını avuçları içine almış ona bir şeyler fısıldayan bir adamın aşk kokulu kadrajı içinde buldu kendini. Havadaki büyüyü bozmadan kadrajdan çıkmak için hemen başını eğdi ve yanlarından uzaklaştı. Ne var ki kulakları istemeden adamın söylediği bir cümleyi kapıvermişti: ‘Sen küçücük ama muhteşem bir kadınsın!’.


İşine varmasına birkaç apartman kalmıştı. Hafif gülümsedi; yüz hatları yumuşacık oluverdi. Adamın ses tonu ve cümleyi tonlayışı çok hoşuna gitmişti; öyle ki sadece dağınık topuzunu ayrımsadığı kadına dönüp bir daha bakma isteği duydu. Usta bir dedektif hamlesiyle başını çevirip süzdü onu. Hiç de muhteşem görünmüyordu. Bir vücut mu bekliyordu deniz kızı gibi; ya da bir eda, bir bakış, bir gülüş ki o muhteşemliği tescillesin... Eskimiş bol bir kot ve uzun örgü hırka içinde, öylesine bir kadın değildi görmek istediği; o kesin.

Binanın giriş merdivenlerini çıkıp şirketin ziline bastı. ‘Küçücük ve muhteşem kadın’ ne yapıyordu acaba? Onun gibi haftanın 6, bazen de 7 günü mesai saatleri yetmediği için eve iş getiriyor, gecenin limitlerine kadar laptop’un ekranına gözlerini kurban ediyor muydu? Basit bir fikrin kreatif ekibe sunumu için bile aşırı özen gösterip kendine ait vakitleri çalıyor muydu? Daracık zamanlara inanılmaz projeler sığdırıyor muydu? Joker gibi herkesin her eksiğini tamamlıyor, tıkanmış hayal güçlerini sihirli dokunuşlarla açıyor muydu? Kendini aptal gibi hissettiren bir bulut çöreklendi kafasının üstüne. İşini çok sevmesine rağmen, işi onu sevmiyordu sanki; beşik kertmesiyle bağlanmışlar  gibi yıllarca başka bir tarafa da bakmamıştı.  Canı iyice sıkıldı, yüzü düştü. Kalabalık bir şirketin orta yerinde, birilerine bir şey ifade ettiğini, değerli ve vazgeçilmez olduğunu hissetmeye ihtiyacı olan kırgın bir ruhtu. Kazandığı parayla ayın ucuna zor varıyordu ama sorun bu değildi. ‘Küçücük ama muhteşem bir kadınsın!’ diye bir şey duymak için maaş bile almadan çalışabilirdi.

Zile bir daha basmadı. Giriş merdivenlerini inerek geldiği sokağa geri döndü ve evine doğru yürümeye başladı. 'Küçücük ama muhteşem kadın'ın nasıl biri olduğunu merak ediyor, adımları büyüyordu. Ne güzel tutmuştu adam onun yüzünü iki eliyle, bir sanat eserini tutar gibi. Sevgisinin şiddeti tutuşunun nazikliğinden belli oluyordu. Çam ağacının himayesinden çıkarken onları tekrar orada bulmayı ve bu anı yeniden izlemeyi  istiyordu. Ama çamın ilk katında bir kozalağı didikleyen çatal sesli kargadan başka bir şey yoktu sahnede. 

Evine girdi, çantasını yere bıraktı. Derisi gibi sıyrılıp koridora yığılan ceketini asmayı bile istemeyecek kadar meşguldü zihni. Neden Efe’nin bütün o anlaşılmaz, mesafeli, ruh anarşisti hallerine katlanıyordu ki? Efe’ye aşık mıydı gerçekten? Sohbetlerin, beraber geçen saatlerin, hatta sevişmelerin bile kimyası Efe’nin moduna göre değişkendi. O, bazen vücudundaki bir hücre kadar kendine yakın, bazen de kendi hücresinde yaşayan bir mahkum kadar uzak hissettirirdi kendini Elif’e. Onun binbir kaygı, ego, ve prensipten ötürü asla telaffuz edemeyeceği ‘Muhteşem kadın’ı olmak, ancak duşta yarattığı kurgularda mümkündü. Koridorun sonuna kadar kıyafetlerini söktü aldı, duşa girdi.

Su ılık ılık aktı, sardı, sevdi bedenini; yüzünü öptü, saçlarını okşadı.  ‘Küçücük ve muhteşem bir kadın’ gibi davrandı ona. Kalbinin her boşluğunu doldurdu, zihninin her lafını kesti. Psikoloğundan daha iyi geldi düğümlerine. Çözüldükçe ağladı, ağladıkça çözüldü.  Darmadağın bir ailenin tek kızı olarak nasıl hayatta kaldığını, dolap kapağına çizdiği yıldızları düşündü. Yalnız doğmuştu, rehbersiz büyümüştü, ama haritasındaki pek çok yıldıza ulaşma gücünü kendinde bulmuştu. ‘Muhteşem kadın’ın ta kendisi olduğu hissine kapıldı birden. Suyu kapadı. Bu hisse sıcak bir havlu gibi sarıldı ve öylece kaldı birkaç dakika. Banyodan çıkıp odasına doğru giderken, yüzündeki pırıltıyla muhteşem gözüküyor ve öyle hissediyordu.

Bornozunu çıkarmadan yatağının içine girip sırtını başucuna dayadı. Odanın içinde, mor tafta perdelerin eseri huzurlu bir loşluk vardı. Sabah yatağında bıraktığı defterini kucağına çekti, kalemin durduğu sayfayı açıp kafasından geçen sözcükleri anlamlı ve nazik bir sıraya koymaya çalıştı. Fikirler, figürler, desenler, mısralarla dolu sayfaların sonunda ‘İstifa Dilekçesi’ farklı bir titreşimde durdu. Küçücük ve muhteşem bir titreşimdi bu. Küçük elinin içindeki kalem yıllardır hissetmediği bir özgüvenle kağıt üstünde dans ediyordu. Küçük ama emin adımlarla, kimseden onay ya da alkış beklemeden, kendi için ve keyifle dans ediyordu.

Kalemin dansı bitince defteri kapadı. Sigaranın birini söndürüp birini yakan tiryakiler gibi, telefona uzandı hemen. Numarayı çevirdi. ‘Konuşmamız lazım’ diyen heyecansız ve tereddütsüz ses kendine aitti; duymak hoşuna gitti. Bornozunun yumuşak kuşağıyla bir kedinin kuyruğu gibi oynadı bir kaç dakika; sonra gözü sabah işe giderken giymekten vazgeçip ters yüz ettiği elbisesine takıldı. Vücut hatlarına aksan verdiği için bir türlü giyemediği, ama gardrobunda durmasından haz duyduğu elbiseyi eline aldı. Bu arada Efe’nin soruları, kesik kesik cümleleri kulağına ulaşmaya çalışıyor ama bir anlam kazanamadan geri düşüyordu. Elif birkaç dakika daha buna müsade etti, sonra vakti gelince yere düşen sarı bir yaprak gibi konuşmayı bitirdi.


Elbiseyi giydi. Saçlarını farklı tarafa toplayıp teninin en sevdiği kokuyu sıktı. Defterini açıp, unutmaktan korkar gibi hızlıca  ‘Küçücük ama Muhteşem bir Kadın’ yazdı. Yerden ceketini kaldırıp üstüne geçirdi; sanki deri değiştirmişti, sanki yeni bir hayatla buluşmaya çıkıyordu; heyecanı acelesine karıştı, kalbinin basları coştu. Çocukluğundan beri yazmak istediği romana başlamıştı. Sokağının başında yeni açılan Cafe’ye yürürken, en sevdiği mor köşesinde kimse olmadığını ümid etti. 

Resimler: Klimt, Özlem Ölçer

3 yorum:

  1. Kısa bir deneme olmadığını ümit ettiğim yazınızın devamı var mı diye soramadan edemeyeceğim.Serhan Özgen

    YanıtlaSil
  2. Ikiz'li hayatimda yazilarimin devamini ancak kafamin icinde getirebiliyorum! okudugunuz icin tesekkurler; begenmenize aevindim. Sevgiler,Ebru

    YanıtlaSil
  3. Ikiz'li hayatimda yazilarimin devamini ancak kafamin icinde getirebiliyorum! okudugunuz icin tesekkurler; begenmenize aevindim. Sevgiler,Ebru

    YanıtlaSil