12 Ocak 2009 Pazartesi

METU Times

Hayatımda ilk defa bir dergiye yazı yazma, 'yazarlar' köşesinde gülümseyen vesikalığımla yer alma, ne konuda yazacağım diye deadline'a dört gün kala dört dönme fırsatını yakaladım. O dergi de üçüncü sayıyı çıkaramadan kapandı. Büyük hüsran!

Aşağıdaki yazım ilk sayı içindi:

Bu derginin ilk sayısına yazı yazmanın, içimde sıkışıp kalmış “ODTÜ’lü olamama” ukdesini bir nebze okşadığını ve gülümsettiğini farkettim! Bana bu fırsatı veren başta “myspace”de tanıştığım METU Times fotoğrafçısı sevgili Onur olmak üzere tüm dergi yetkililerine teşekkür ederim.

Yazı yazmak, kümülüs bulutlarımı dağıtan, pirincimin taşlarını ayıklayan, sesim kısıkken mikrofonum olan, portremi en güzel resmedebilen sihirli bir eylemdir benim için. Dışarı çıkarken “cebimde mi?” diye kontrol ettiğim ilk şey kağı
t-kalemdir. Dolayısıyla bir dergiye yazı yazma fikrinin beni ne kadar heyecanlandırdığını tahmin edemezsiniz. Ama şimdiye kadar hep kendi kuyruğunu yakalamaya çalışan bir kedi olduğumdan şimdi başkalarına anlam ifade eden bir konu bulmakta zorlandım. Baktım derginin basım günü ben daha konu bulamadan yaklaşıyor, dedim o zaman ODTÜ’nün içimde ukde kalma nedenlerinden bahsedeyim bu yazıda; sıradışı bir üniversite oluşunun yanısıra benim için “baba”sal ve “abla”sal olan daha kişisel nedenlerden... ODTÜ’nün tarihinden bir-iki sayfanın da köşesini kıvırmış olurum belki...

“Bir İlkbahar Sabahı” isimli bestesi “1985’in en sevilen şarkısı” seçilmiş olan ve Türk Müziği’ni özünü bozmadan çokseslendirme ve gençlere sevdirme çabaları ile tanınmış bestekar babam Erdoğan Berker, bir sonbahar sabahı aramızdan ayrıldığında İstanbul’da yaşıyorduk, ablamın bir oğlu vardı, ben üniversite son sınıftaydım. 80’li yıllarda besteleri dillerde olan babamı herkes bir müzisyen olarak bilirdi ama aslında o, çok başarılı bir inşaat mühendisiydi.

Babamın İTÜ’yü bitirdikten sonra şantiye şefi olarak çalıştığı ilk proje ODTÜ’nün Mimarlık Fakültesi’ymiş. Behruz Çinici’nin mimarı, Yaşar Alp’in müteahhiti olduğu Mimarlık Fakültesi’nin inşaatına babam 1962’de başlamış ve çift vardiya çalışarak 1963 Ekim’indeki ODTÜ’nün ilk eğitim dönemine onu yetiştirmiş. O zamanlar için çok yeni olan ‘çıplak beton’ uygulamasının zorluğuna rağmen kısa zamanda teslim edilen bu iş herkesi çok şaşırtmış. İlk rektör Kemal Kurdaş, bu başarısından ötürü babama nikahının Mimarlık Fakültesi Amfisinde kıyılmasını teklif etmiş.


Annemle babam sonuçta başka bir yerde evlenmişler ama
Kemal Kurdaş
babamın nikah şahidi olmuş.

İlk şantiye şefliğindeki bu başarının ardından babam kendi mühendislik firmasını kurmuş ve bu sefer ihalesini kazandığı ODTÜ’nün Fen ve Teorik Kimya Fakültelerininin müteahhitliğini yapmış.

80’lerden sonra yaşananlar ise tatlı bir masal gibi hafızamda... Ablam Ece Berker ODTÜ’nün Endüstriyel Tasarım Bölümü’ne girdiği zaman, bölüm henüz ilk mezunlarını vermemişti. O sıralar 6-7 yaşlarında olan bana, ablamın odasındaki dev mimar masası, etraftaki kocaman kağıt rulolar, renkli kalemler, boyum kadar cetveller, silgiler, fırçalar, kendi tasarımı olan garip garip objeler, uzay dizaynlı lacivert ütü, tuşları gökkuşağı renklerinde pleksiglas piyano vs. her şey çok büyülü gelirdi. En sevdiğim günler ise ODTÜ’lü iki arkadaşı Tunç ve Uğur'la kurduğu TINI isimli müzik grubunun bizim evde prova yaptıkları ya da okulun amfisinde konser verdikleri günlerdi; çünkü hem söyledikleri folk şarkılarına hayrandım hem de Tunç Abi’ye! TINI, 81-85 yılları arasında herkesin yakından tanıdığı, sevdiği ve ODTÜ’yü temsilen şehir dışı üniversitelere konsere giden popüler bir grup olmuştu.

İşte benim çocukluk yıllarım babamın, ablamın, sonra da kuzenlerimin ODTÜ’de geçen hikayelerini dinlemekle geçti ve liseden sonra İstanbul’a taşınmamız nedeniyle ODTÜ’lü olamamak, hafızamda o tatlı masalın buruk sonu tadında bir iz bıraktı. Ama İstanbul’dan da olsa, teknolojik yollarla da olsa artık o masalın içine bir şekilde ben de dahil oldum!! Yaşasın METU Times dergisi!







1 yorum:

  1. Ebrucum :) ben teşekkür ederim seni de kısa süreli de olsa çıkan dergimizde aramızda gördüğümüz beni kırmadan tüm güzel kelimelerinle aramıza katıldığın için :) keşke devam etseydi dergi de sen de yazmaya devam etseydin... Ama olsun yine bir gün her zaman olduğu gibi yolumuz kesişir tekrar beraber çalışırız :) Ama hele ki artık bir blogun var o zaman aslında ikinci sayıdaki yazın da hiç fena değildi ;)

    En kısa zamanda tekrar seninle o güzel muhabbeti paylaşmak üzere...

    Onur

    YanıtlaSil