10 Ocak 2009 Cumartesi

Tamay Takı

Tamay benim annem. Bugün benim için yaptığı framboazlı, çikolatalı, likörlü pastayı yemesem de yanında yatsam diye düşünürken gözlerim doldu. Annenin babayı, babanın anneyi, her ikisinin de kızlarını taparcasına sevdiği bir ailede büyümüş olduğumu bazen kanıksıyorum. Sonra bir şey oluyor, bir şeyler görüyorum, duyuyorum ve aslında bunun çok da kanıksanası optimum bir koşul olmadığını farkediyorum. Keşke olsaydı, sevgi tıkabasa, doya doya yaşanıp kanıksanabilseydi...

Kaleydoskop'a tek gözümü dayayıp baktığımda gordüğüm ilk güzellik annemin yaptıkları... Ben onun yaratıcılığına, göz zevkine, el kabiliyetine ve sürekli birşeyler uyduru-uyduruvermesine hayranım, o yüzden pazarlama özürlü olduğum için yıllardır göz önüne çıkaramadığım ve sonuçta da annemin 'yap yap nereye kadar' diye yapmayı bıraktığı takılarını buradan tanıtmak istiyorum; biraz vicdan borcu, ve son bir turbo modu.








Önce küçük bir tarihçe... 2 yılbaşı önce, kocam ve ablam beraber xtraya gitmiş ve ben annemle başbaşa kestane-çay-aptal tv programları döngüsünde kaybolmuşken, anneme laf olsun diye çivi bükme- halka açma-kapamayı gösterdim. Sadece o geceyi Sibel Can, Seda Sayan seyrederek hunharca harcamamak için yaptığımız bu aktivite, bir hafta içinde annemi bir tasarım canavarına, bekarken kaldığım odayı da takı atölyesine dönüştürdü.

Gün aşırı ona uğradığımda gözlerime inanamaz olmuştum. Hiçbir yerde görmediğim modeller oluşuyordu ve 'anne bunu bir yerde mi gördün' dediğimde 'yok ya kafadan atıyorum işte bişeyler' diyerek beni dehşete düşürüyordu. Bu kafadan atışlara gerçekten tanık olmaya başladım. Kursa gitmediği için ara malzemeleri nasıl kullanacağını bilmiyor ama onları hiç olmadık biçimlere ve yerlere endeksleyerek acayip acayip kolyeler küpeler yapıyordu. Bilmiyorum, çok abartmayacağım, herkese annesinin mantısı, böreği, dolması, ördüğü kazak, yaptığı takı harika gelebilir, normaldir; ben de sıkı taraftarımdır!

Annem yarı değerli taşları gözüne kestirip de eve migros torbası değil ağır ağır taş torbalarıyla gelmeye başlayınca ve de aldığı fişlerdeki rakamları görüp gözlerimiz yuvalarından fırlayınca, Yuri'yle (eşim) bu işe bir yardım eli atmaya karar verdik.

 Takı resmi çekmek için özel çadırlar aldık, makinanın kendi flaşından memnun kalmayınca gittik şemsiyeler spotlar bişiyler aldık. Yapılan her kolyeyi küpeyi stüdyo içine kurduğumuz mini foto stüdyosunda çekmeye başladık. Küpeler misinalara kurutulmuş bamya gibi asıldı. Yuri her bamyayı bimnemkaç ışık ayarıyla beşer altışar kere çekti. Ebru onları aldı, en iyisini ayıklayıp photoshopta misinayı yok etti. Kolyeler için uzun, kısa, siyah, beyaz büstler alındı, çadırlar içinde garip pozisyonlara girilerek ve gün sonunda bel fıtığı olunarak yine beşer altışardan yüzlerce fotoğraf çekildi, ayıklandı, aklandı paklandı. 

Sonraları büstler kesmemeye başladı, model avına çıkıldı. Konu komşu, abla, arkadaş, esnafın eşi, kuzen vs güzel gıdısı olan herkes SAF Tasarım'ın kadrosuna model olarak alındı. Onlara günler verildi, her kolyeye uyan kostümler seçildi, mekanlar belirlendi, makyajlar yapıldı... Her takı kodlandı, özellikleri yazıldı, fiyatları belirlendi... Web sitesi alındı, birine site yaptırıldı... Annem sipariş gelince takıyı içine koyup göndermek üzere farklı renk ve boylarda bohçalar dikti... Kısacası gerçekten, ailecek, tam anlamıyla kastık...!

Sonuç: Masrafın tırnağı bile olmayacak vasat bir gelir tablosu. Yazarken bile içim acıyor, ne emek, ne uğraş, kaliteli olsun her şey diye kafa patlatmalar... Tamam, kabul, pazarlama ile çok fazla uğraşamadık, bir destek lazımdı bu cephede, ama yine de asıl sorunlardan biri 'marka' olayının sinir bozucu, denk olmayan denklemi... Vakko'ysan, Derishow'san al bir yün ip, üstüne bir tahta yuvarlak as, 300 TL fiyat koy ve talep üstüne talep olsun... Ama marka değilsen, ve kimse flaşör yakıp 'bakın bu cidden iyi, güzel, özgün ve kaliteli, bunu alın' demiyorsa kimsenin onu farkedeceği yok.

Kermeslerde süründük, dükkanlara özel yapım kumaş dosyalar içinde ürün götürdük, çektiğimiz tüm resimleri ozalitçide bastırıp tıp kitapları gibi kalın kalın dosyalarla sunumlar yaptık... Sonuç olarak vardığım nokta şu: milletin kaliteliyi kalitesiz ve zevksizden ayırma kabiliyetsizliği oldukça göz kamaştırıcı! Müzikte öyle, sanatta öyle... Bıkılası, el etek çekilesi bir durum.. Ama yapamıyosun işte, umut her bahar yeniden yeşeriyor, beynini resetleyip güzelden anlayan nesli tükenmek üzere olan birkaç insanı bulmak için yine düşüyorsun yollara...

İşte annemin takıları : www.tamaytaki.com

Yorumlarınız hasretle beklenir!



1 yorum:

  1. Sonuç olarak vardığım nokta şu: milletin kaliteliyi kalitesiz ve zevksizden ayırma kabiliyetsizliği oldukça göz kamaştırıcı! Müzikte öyle, sanatta öyle... Bıkılası, el etek çekilesi bir durum.. Ama yapamıyosun işte, umut her bahar yeniden yeşeriyor, beynini resetleyip güzelden anlayan nesli tükenmek üzere olan birkaç insanı bulmak için yine düşüyorsun yollara...


    Ne diyebilirim bilemiyorum bu cümleler üzerine.Ya anlamıyorlar ya da anlamak istemiyorlar.Hep "Yaşasın Sanat!" dedik ama :s
    Emeğinize sağlık.

    YanıtlaSil